GÖZLER AŞKI ARAR
2010 yılında Ege’nin küçük bir köyünde yaşayan, tüm köyün hayran kaldığı güzeller güzeli Damla adında genç bir kız yaşarmış. Köyün tüm genç erkekleri bu kızın peşinden koşarmış. Güzelliği ve zarafetiyle herkesi etkilerdi. Ama Damla hiçbirine dönüp bakmazdı. Onun aradığı “aşk” farklıydı. O kişiliğine, karakterine, mütevazılığına, iyi kalbine hayran kalabileceği bir aşk istiyordu. Damla’nın peşinden koşanlar genelde onun fiziksel görünüşü için seviyor ve onunla bundan dolayı evlenmek istiyorlardı. Damla bir gün gerçek aşkı bulacağına inanıyordu ve onu bulana kadar kimseyle evlenmeyecekti. Kendine bu konuda söz vermişti. Fakat annesi Süheyla Hanım her gün kızına artık evlenmesi gerektiğini ve bu kadar seçici davranmaya devam ederse evde kalacağını söylüyordu. Damla annesinin bu fikirlerine saygı duyuyor ama gerçek aşkı bulma konusundaki fikrinde ısrar ediyordu. Köyden neredeyse her hafta birileri Damla’yı istemeye geliyorlardı. Damla bütün tekliflere olumsuz cevap veriyordu.
Damla’nın babası Damla daha çok küçükken bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Damla ve annesi köyde yalnız yaşıyorlardı.
Günlerden bir gün yine Damla’yı istemeye gelmişlerdi. Her zamanki gibi Damla yine gelen teklifi reddetmişti. Bunun üzerine annesi;
- Güzel kızım, ne yapmaya çalışıyorsun. Gelen herkesi reddediyorsun, istediğin biri de yok, ne olacak bu senin halin dedi.
Bunun üzerine Damla;
- Olgun, mütevazı, beni dış görünüşüm için sevmeyecek birini arıyorum anneciğim, dedi annesine
- Peki, bu kişi ne zaman gelecek acaba?
- Bilmiyorum ama bir gün mutlaka gelecek buna inanıyorum!
- Sen nasıl istersen artık, karışmıyorum ama bilgin olsun hiçbir erkek çirkin ama iyi bir kızla evlenmez!
O gece Damla çok düşündü. Acaba annesi dediklerinde haklı mıydı? Çok şey mi istiyordu evliliğe dair beklentilerinde. Bu ve bunun gibi düşüncelerle o gece uzun bir süre uyuyamadı. Ama istediği gibi birini bulabileceğine dair umudunu hiç yitirmedi. Nihayet sabaha karşın ancak uykuya dalabilmişti.
Günler günleri kovaladı gitti böylece, neredeyse 1 yıl daha bu tempoda geçti ve Damla halen bekârdı. 20 yaşına girmişti. Köy yerinde bu yaştaki kızlara evde kalmış gözüyle bakarlardı. Ama Damla bunların hiçbirini umursamıyordu.
Damla o gün kırlara gidip gezecekti. Hazırlıklarını tamamladı. Çantasını aldı ve dışarı çıktı. Şarkı söyleye söyleye neşeli bir şekilde kırlara doğru yol aldı. Bir anda karşısında siyah bir araba olduğunu fark etti. Bu arabayı daha önce hiç buralarda görmemişti. İyice meraklandı. Sonra güzel ve şık giyimli genç bir beyefendinin arabaya doğru geldiğini gördü. Genç erkek arabaya binip oradan uzaklaştı. Damla o kişinin kim olduğunu hatırlamak için zihnini biraz zorladı ve sonunda o genç beyefendinin köy muhtarı Remzi Bey’in yurt dışında yaşayan oğlu “Polat” olduğunu hatırladı. Polat yurtdışında bir şirkette CEO olarak görev yapıyordu. Babasını ziyaret etmek için yıllık iznini köyde kullanmaya karar vermiş ve büyükşehrin gürültüsünden uzaklaşarak biraz dinlenmek amacıyla köye gelmişti. Damla arabanın gitmesinin ardından yoluna devam etti kırlara çıktı. Yanında getirdiği yiyeceklerden keyifle yiyip dinlendikten sonra tekrar köyün yolunu tuttu. Dönerken vazosuna koymak için çiçek toplamaya karar verdi. Çiçekleri toplarken arkadan bir ses ona doğru seslendi;
- Kır çiçeklerini sever misiniz?
Damla sesin geldiği yöne doğru döndü
- Siz kimsiniz?
- Ben bu köyün muhtarının oğlu Polat
- Tanıştığıma memnun oldum. Bende Damla bu köyde yaşıyorum.
- Bende sizinle tanıştığıma memnun oldum Damla Hanım
Polat Damla’nın elindeki çiçekleri göstererek;
- Size yardım edebilir miyim?
- Tabii
- Hala soruma cevap vermedin
- Evet, severim kır çiçeklerini. Benim ferahlamamı sağlıyorlar
- Bende çok severim kır çiçeklerini, tabi büyükşehirde yaşayınca doğal çiçek bulmak oldukça zor oluyor.
- Haklısınız. Ne iş yapıyorsunuz acaba orada?
- Bir holdingde CEO olarak çalışıyorum.
- AA ne güzel.
- Böyle küçük bir köyde sizin gibi güzel Hanımefendi’nin olacağını düşünmemiştim
- Her şey dış görüntü değildir, bir elmanın dışına bakarak çürük olup olmadığını anlayamazsın.
-Evet, haklısın bende normalde dış görünüşe bakarak yargılamam ama öyle küçük bir düşünceydi sadece,
- Düşünce tarzınızı sevdim bu köyde kime soracak olursanız beni dış görünüşüme göre anlatır ve yargılarlar.
- Ama her şey dış görünüş değildir,
- Evet, evet öyle, lafımı ağzımdan aldınız
Böyle, böyle sohbet etmeye başladılar konu konuyu açtı derken hava kararmaya başladı,
-Benim artık eve gitmem gerek geç oluyor, iyi akşamlar.
-iyi akşamlar.
Damla mutlu bir şekilde eve gidiyordu, neden mi mutluydu? Polat Bey gibi birini bulduğuna sevinmişti, ilk defa onu anlayan biri ile konuşmuştu aynı... Aynı Damla gibi konuşuyordu.
Damla sabah bakkala giderken tekrardan Polat beyi görmüştü.
-Günaydın.
-Günaydın.
- Sabah Sabah nereye gidiyorsunuz?
- Bakkala, ekmek almam gerekiyor.
- Bende köy sakinleriyle tanışmak için köy kahvehanesine gidiyordum.
- Sizin işinizin başında olmanız gerekmiyor mu? CEO’lar fazla yoğunlar diye biliyorum.
- Evet, öyle ama ben yıllık izindeyim.
- Hım, anladım.
- Aslında dünkü konuşmamızdan sonra sizinle daha fazla konuşmak isterim, numaramı vermemi ister misiniz?
-Olur, tabii ki.
Damla Polat beyin numarasını ve ekmeğini aldıktan sonra eve gitti, kahvaltısını yaptı, annesinin karşısına geçip
- Annecim ben biriyle tanıştım ve tam aradığım gibi biri, dediğin gibi değilmiş öyle biri varmış, Biliyordum.
- Eğer istediğin gibi birini bulduysan sevindim, senin iyiliğini isterim biliyorsun
- Sağ ol annecim
O akşam Damla ile Polat Bey Saatlerce telefonda konuşmuştu, artık hemen hemen her gün saatlerce telefonda konuşuyor ya da kırlarda buluşuyorlardı uzun bir sürenin ardından Damla ile Polat bey artık ciddi düşünüyorlardı. Pazar günü Polat Bey babasının yanına gidip Damladan hoşlandığını ve onunla evlenmek istediğini söyledi haftaya babasıyla Damla'yı, istemeye gideceklerdi. O gece yine konuşuyorlardı;
- Haftaya babamla geleceğiz istemeye, artık kavuşacağız Damla.
- Çok mutluyum, sonunda gerçekten benimle aynı düşünen biriyle tanıştım ve onunla evleneceğim.
Damla gerçekten onunla aynı düşünen birini bulduğunu sanıyordu.
Günler böyle geçiyordu, ikisi de sabırsızlıkla pazar gününü bekliyordu derken Pazar günü geldi çattı. O gün iki tarafta bütün gün hazırlık yaptılar çiçekler, çikolatalar, kahveler…
İşte akşam oldu, Damla ve annesi hazırlanmış Polat bey ile babasının gelmesini bekliyordu
Zil Sesi duyuldu; Damla
-Geldiler, dedi
Damla kapıyı açtı, Polat Bey ile babasını içeriye davet etti,
-Hoş geldiniz.
- Hoş bulduk.
Oturdular ve Damla içeriye kahve yapmaya gitti.
Sohbet ettiler, kahvelerini içtiler, ardından;
- Evet, artık esas konuya geçelim. Kızımız Damla ile oğlumuz Polat birbirlerini beğenmişler geriye büyüklerin sözü kalır Süheyla hanım.
Kızınız Damlayı oğlumuz Polat'a istiyoruz
Süheyla Hanım:
- Çocuklar beğendikten sonra bize de saygı duymak kalır.
- Verdim gitti.
Sonrasında işte nişan, düğün tarihleri alındı derken önce nişan sonrasında göz kamaştırıcı, şatafatlı bir düğün 19/03/2011 tarihinde artık resmi olarak evlilerdi.
Beraber yurtdışına çıkıp Polat Bey holding ‘teki işine devam ederken Damlada Polat bey gelene kadar yemek yapıp, evcil kedilerine bakıp, TV izliyordu Polat Bey’in 12in günlerinde ise gezip, beraber zaman geçirip, güzel aktiviteler yapıyorlardı genel olarak çok mutlu ve huzurlu hayatları vardı. Ta ki Damla'nın kanser olduğunu öğrenene kadar...
Evet, Damla kanserdi ve bunu bazı belirtiler göstermeye başladığında hastaneye gittiklerinde öğrendiler
Ama maalesef ki biraz geç öğrendiler Damla yavaş yavaş kötüleşiyordu bedeni halsizdi yüzü bembeyazdı çok zayıflamıştı artık Serumlarla besleniyordu tedaviler oldu, kimyasal tedavi oldu fakat işe yaramıyordu...
Damlanın yüzü ve vücudu yavaş yavaş neredeyse eriyordu çok kötü bir hal almıştı eski güzelliğinden gram eser kalmamıştı. Yüzü yaşlı bir insanın yüzünden daha kırışık ve daha hassastı, kemikleri eriyordu, her gün farklı bir doktora gidiyorlardı yok, yok, yok artık umudu kesmişlerdi Polat bey Damla’nın Son günlerini onunla beraber geçirecekti. Hayır, böyle diyemeyeceğim çünkü öyle olmadı Polat Bey Damla'nın uzandığı kanepenin önüne geçerek;
- Senden artık tiksiniyorum, seninle birlikte olmak istemiyorum, yüzüne baktıkça senden daha da soğuyorum, senden ayrılmak istiyorum ama boşanarak değil hukuk dairesinde bile yüzünü görmek istemiyorum diyerek Damlanın uzandığı kanepenin önündeki sehpaya yüzüğünü çıkarıp bıraktı ve eşyalarını toplayıp; evi, Damlayı ve aşklarını terk etti. Nasıl yani? Bu kadar mıydı? Aşk bu muydu? insan olduğu gibi de harika olamaz mıydı?, birini sevmek için illa güzel mi olunmalıydı ?
Damla çokta yaşayamadı zaten. Bu sözler onda âdeta yara açmıştı, yalnız, yaralı, soğukta kalmış kuşlar gibi hissediyordu kendini, annesinin dediği doğru muydu çirkin ama iyi kalpli biri sevilemez miydi? Damla son nefesini hayal kırıklığına uğrayarak vermişti.
8-A YAREN YENER
GERÇEK BİR HİKAYEDEN ESİNLENİLMİŞTİR. İSİMLER VE KAREKTERLER DEĞİŞTİRİLMİŞTİR.
Adres:
EFELER MAH. 1366 SK. SİTESİ MAHİR ÖZGÜR DAMAR İLKOKULU BLOK NO 2 DİDİM / AYDIN
Telefon
(256)8257707